26 Şubat 2014 Çarşamba

Kahvemin kokusu...

Ulusal gündem... yüreğimiz şiştikçe şişiyor... isyan etsem de, kızsam da...eli kolu bağlı, hiç bişi yapamadan durmalara dayanamıyorum... TV seyretmeyeyim, 3 maymunu oynayayım diyorum olmuyor... sosyal medyadan, tepkilerden, hezeyana dönen isyan duygusundan kaçmak değil çözüm.. peki çözüm ne.. o da pek gözükmüyor ufukta...

Soner Yalçın yazmış bugün... "Sonrasını görelim"... bu oyunun, tezgahın ardına bakalım diyor.. öyle böyle karanlık... içim kararıyor... başımı gömecek kum aramaya da utanıyorum.. feci bir çaresizlik duygusundayım yine...

Kalkıp bir kahve yapıyorum... taze filtre kahvemin kokusu... birden dalıp gidiyorum... Ateşli siyaset tartıştığımız Beyazıt Buhara kafe günleri... 36 saatlik nöbetlerin ardındaki çalışma gününün sonunda... o son ameliyat da bittiğinde... ele alınan sıcacık kahvenin mutluluğu.. tabii önce kokusu...ille de o koku...meret kahvenin kendisinden daha çekici sanki..

Kahve kokusu ile biraz rahatlıyorum... darlanmışlığıma mola gibi... dalgalanıyorum yine.. gebe günlerin farkındayım... umutlarım üzülmesin diyorum.. pozitif olayım diyorum.. ben de ucundan tutayım diyorum.. söylenen değil söyleyen olayım diyorum...dibe vurmadan yüzeye çıkılmaz diyorum... kendi dediklerime inanmak istiyorum...

Kahvemin taze kokusu ile umudumu tazelemek istiyorum... neler yaşadık, nelere dayandık... bu boz bulanık gecelerden doğacak güneş... mutlaka bir güneş olacağına inanmak gerek diyorum...

Güzel şeylere susadık.. olumlu olan hiç bişi rayting yapmadığından yer alamıyor gündemde... Negatif negatifi çeker gibi... daha daha çoğalarak geliyor olumsuzluklar... yeter yaaa... ben güneşimi geri istiyorum.. yüreğim susuz.. yüreğim üşümüş... umutlarım üzgün.. bir tek elimde mis kokusu ile kahvem...

Üşüyorum... umutlarım yorgun... dalgalanmaktayım...

Bu yazıyı da neden yazdım bilemesem de... işte öyle.. sevgiyle...:(


24 Şubat 2014 Pazartesi

"Neden" gereksiz...

Bilemeden ne beklediğimi
Beklediğimi biliyorum ben
Tuhaf bir kışlık durumunda
Huzurlu bir telaşla bekliyorum

Öyle kuvvetli ki çekim duygusu..
İlkbaharda tomurcuk doğuracağım sanki,
Havalar ısınmış, toprağım kabarmış
Yağmuru bekler gibi beklemekteyim sanki..

Anlam aramaktan  ne zaman vazgeçtim
Sorup durmuyorum da kendime artık
Öylesine akıp gitmeyi kabullendim
Sadece kendimi bekliyorum artık

Tuhaf bir durum bu... çok tuhaf
Nehrin akışında, sonu belirsiz
Sular gibi sakin akmaktayım...sessiz
Geride kalanlara bakıyorum telaşsız
Dingin ve  huzurlu sulardayım

Sanki eksik pazılın son parçası ben..
Neyi tamamlayacağım...bilemeden
Öylece akıyorum sonu belirsiz
Öylece akıyorum.. neden gereksiz...
Sanki biliyorum baharım yakın
Huzurlu bir dinginliğin koynundayım

işte öyle bekliyorum
nedensiz, sessiz
ve işte ilk defa
neden gereksiz....





23 Şubat 2014 Pazar

Vazgeçmek... yada asılmak hayata inadına inadına...

Kolay gibi görünse de vazgeçmek... dayanılmaz bir kaçış dürtüklese de içten içe... umudu tükettiğinde... yolun ucu hepten karardığında... gücünün son kırıntısı da bittiğinde.. renkleri solduğunda  günlerinin... en olmazlarla boğuşmaktan yorulduğunda... Kolay gibidir... öylesine vazgeçivermek...

Vazgeçtiğin anda kaybolursun kendi derininde... aynada soran gözlerine bakamaz olursun.. omuzların düşer... bu yenilgi yakışmamıştır yüreğine.. kendi zayıflığından utanırsın.. uyursun, uykuların koynunda bile yüreğin ağlar... sessizliğin sesine dayanamazsın.. kaçacak yolların bulanıverir.. kolay değildir...hiç kolay değildir vazgeçmek...

Asılmak gerekir hayata.. inadına inadına... yolun sonu kararsa da.. anlamlar kaybolsa da... gücün kalmasa da.. olmazları, açmazları, mümkünsüzleri kabullenmeden... vazgeçmenin dayanılmaz hafifliğine kanmadan... her durumda yenilgiyi kabullenmeden devam etmek..inadına inadına...

Zor biliyorum.. ama vazgeçmek daha zor.. düşülen karanlıklardan sıyrılmak... duygulara yeniden pansuman yapmak... umudu dar koridorlarda aramak... zor.. evet.. ama yenilgiyi kabullenmek kadar zor değil...

Dayanmak, ayakta kalmak gerek.. savaşmak çoğu zaman... karşı dağda ateş yakanlar için... sevgi için.. ama en başta kendin için... aynaya bakarken... "aferin sana" demek için... yenidenlere inanarak, umutlar kuşanarak... hatta bazen bir yabancıyla çocukça dertleşerek... devam etmek gerek... inadına inadına.. yolda olmak bile önemlidir bazen..

Sevgiyle...

11 Şubat 2014 Salı

Stres, gerginlik, depresyon... yada huzur, dinginlik, enerji....

Duyar gibiyim sessiz haykırışları....
"Ah elimizde olsa"
"Ben de isterim ama..."
"Kolay böyle söylemesi..."
"Sen benim yaşadıklarımı bilmiyorsun.."
"Gel de stres yapma..."

"Evet.. tabii ki... haklısınız... ah o şartlar dimi... vah vah yazık size..." diyebilirim...

AMA DEMEYECEĞİM :))

Tüm bu gerginliğin daha da çok gerilim yarattığını, stresle başlanan şeylere negatif enerji yüklendiğini, sürekli şikayet edersek daha çok yakınacak ortamların oluştuğunu, bu şekilde oluşturduğumuz auranın sürekli olumsuzluklar doğurduğunu bir düşünsenize... Morrpy kuralları denmiş, negatif enerji negatiflik üretir denmiş, sıkıntılar hep çoğul gruplarla gelir denmiş... birçok farklı kültür ve toplumda bunları ifade eden pek çok şey söylenmiş... kendimizde biliyoruz aslında.. ama bu yakınma ve mutsuzluk durumundan mazosişt bir zevk mi alıyoruz nedir... vazgeçemiyoruz...

Yüreğim şişiyor bazen... boğuluyorum.. kaçıyorum... öyle çok yerden bu olumsuzluk bombardımanı geliyor ki... korunmak kolay değil... bilmez miyim...

Pasif seyirci olarak haberdar olduğumuz şeyler, yapabilecekken durmayı seçtiklerimiz, kırgınlıklar, küskünlükler, acıtanlar, haksızlıklar, darlıklar, darlanmalar.... öbek öbek her yanda... bunları yok sayamayız... o halde????

Polyannacıklık değil söylediğim... sadece içselleştirirken filtrelemek... Olumsuzluklarla mücadele ederken enerjik ve olumlu olmak... başarılı hissetmek ( yola çıkmak, yolda kalmak da ciddi bir başarıdır) süreç önemlidir sonuç kadar.... değiştiremediğimiz gerçeklerle de barışmayı, kabullenmeyi hoş görmeyi bilmek bünyeye iyi gelir... şikayet sarmallarından kurtarır insanı.. ferahlık verir...

Bir de tüm bu gerginlik ve huzursuzluk durumlarının vücut kimyamızda yarattığı değişiklikler var kiiii.. aman aman... ben de pek çoğunu yeni öğrendim... nasıl bir kısır döngü içine düşüyoruz... mutsuzluk bünyeyi nasıl mutsuz ve hastalıklara açık kılıyor... inanılmaz... farkında bile olmadan kişiliğimiz etkileniyor, vücudumuz deforme oluyor, beyin fonksiyonlarımız yavaşlıyor... gelsin daha daha olumsuzluklar ve mutsuzluk gerekçeleri...

FARKINDA OLMAK gerek önce... bir durup düşünmek... değişimi istemek... rahatlamak için ne gerekiyorsa yapmak.. öyle yada böyle bu negatif duygu durumundan kurtulmak gerekir...

İNANIN BANA ARKASI GÜZELLİKLERLE GELECEKTİR...

Bir deneyin bence... sevgiyle... :)

9 Şubat 2014 Pazar

Beslenme, Nutrition, Diyet; GERÇEKLER...

Önceki hafta dünyanın dört bir yanından beslenme otoritelerinin konuşmacı olduğu bir konferansı izledim... bazen şaşırarak, bazen "evet ya işte bu" duygularıyla kuşanarak... düşünerek...

Beslenme konusu çok uzun bir süredir gündemimdeydi... hem kendi diyet maceram, hem de etrafımda bu sorunla boğuşan sevdiklerim adına başlamıştı ilgim.. giderek daha derinleştikçe bilgim, ilgim daha da arttı... ne çok şey varmış meğer hiç de düşünmediğimiz üzerine...

Bir çok defa tartıştım... hem burada hem diyet bloğumda... kilo almak, basitçe "çok yemek yemek" değildi... asla... aynı şekilde kilo vermek de sadece az yemek olamazdı...

Neden; sorusunu sormak gerekiyordu en başta;

- Neden kilo alıyoruz?
- Bizi çok yemeğe yönelten nedir?
- Kilolarla neyin üzerini örtüyoruz?

Kilolarımız, duygu dünyamızla doğrudan ilişkili... çözemediğimiz sorunlar, ezildiğimiz sorumluluklar, kaçışlarımız bizi belli konfor gıdalarına yöneltiyor.. bu gıdaların verdiği geçici "mutluluk hissi" avutuyor bizi... sonrasında pişmanlıklar, "bir daha asla" lar olsa da... yine ve yeniden bunu yapıyoruz...

Duygu dünyamız metabolizmamızı da doğrudan etkiliyor.. stress, üzüntü, gerginlik; vücutta kortisol salınımını tetikleyerek yağlamayı arttırıyor... genetik kodlamamız gereği, bu durumlarda, olası panik ve kıtlık durumları için yedeklemek adına, metabolizma düşüyor...

Bir de İNFLAMASYON konusu var... şu anda bir çok nutrisyonistin gündeminde... tam gıda alerjisi olmasa da, belli gıdalara vücudun toleransı sorunlu.. bu gıdalar önce barsak cidarında inflamasyon yani reaksiyona neden oluyor.. sonrada farklı mekanizmalarla; sıkıntı hissi, yorgunluk, mutsuzluk ve depresyona kadar giden süreçleri tetikliyorlar... bunlar biyokimyasal olarak ispatlanmış gerçekler..

Bu suçlu gıdaların en yaygını ve en tehlikelisi ŞEKER... artık toksisitesi ispatlanmış... Şeker neler yapmıyor ki vücutta:
- Barsak florasını bozuyor patojen bakterilere yer açıyor
- Şekerle beslenen patojenler bizi daha da fazla şeker tüketmeye yönlendiriyor,
- Aşırı ve ani salınan insülin yağlanmaya neden oluyor,
- Dopaminerjik sistem üzerinden etki ederek kronik yorgunluk ve halsizlik yapıyor,
- Kanser hücrelerini doğrudan besleyerek mutlu ediyor,
- Vücudun hemen her yerinde inflamasyona neden olarak kilo vermeyi çokkk yavaşlatıyor
- Bir çok organın dolaşımını bozarak fonksiyon bozukluklarına neden oluyor...

Başta şeker olmak üzere, vücudumuzda bu inflamasyon tepkisine neden olan gıdaları fark etmek için VÜCUDUN TEPKİLERİNİ DİNLEMEK VE İZLEMEK gerekiyor... bazen yediğimizde şişkinlikle başlayan barsak sorunları, gaz oluşturanlar, sonrasında halsizlik, yorgunluk, enerji düşüklüğü yapanlar, başağrısı, hafif kızarıklıklar oluşturanlar işte bu toksik gıdalar... onları beslenmemizden çıkarınca olacaklar mucizevi gerçekten.. hem çok daha sağlıklı, keyifli oluyoruz hem de kolaylıkla gidiyor kilolar...

Beslenme şeklindeki olumlu değişikliklerin bir çok hastalığı doğrudan tedavi ettiği artık biliniyor... günümüzde hastalıkların tedavi araştırmalarını daha çok büyük ilaç firmaları finanse ettiği için... tedaviler de maalesef yaygın olarak sadece ilaçlarla oluyor... oysa besinler de birer ilaç... yada beslenme planı başlı başına bir tedavi planı.. ama bu bilinç maalesef yaygınlaşamıyor... fonlayan kimse yok... ÇOK ÖNEMLİ... Beslenme konusunda FARKINDALIK VE ÖZEN, ne yediğimiz, yiyeceklerimizin sağlıklı olduğundan emin olmak, vücudumuzun tepkilerine göre yemek önemli...

Teknoloji çılgınlığı ile birlikte giderek artan kimyasal katkılı gıdalar, genetiği ile oynanmış (GMO) besinler, antibiyotik yüklü hayvansal gıdalar, mısır şurubu ve şeker yüklü aldatıcı hazır yiyecekler, ve dahaları... yediğimiz her molekül vücudumuzda bir hücrenin parçası oluyor... farkında olmadan aldığımız onca yabancı madde vücudu hırpalıyor ve hastalık ortamları oluşturuyor...

Doğal ortamlardan gelen gıdalar, sağlıklı besinler vücudu dingin ve huzurlu kılıyor.. ve bu huzur hayatın her alanına doğrudan yansıyor...

Düşünmeye ve denemeye değer bence... sevgiyle


6 Şubat 2014 Perşembe

İstemek yeter bazen...

Naif cılız bir sesti yakarışı
Dikenliyim ben, bulaşma derken
Olmaz imkansız derken
Yardım et diyordu derinden...

Yapabileceğine inanmak
Pes dememek hayata
Yenik omuzlarla başlamamak güne
Mümkün müydü gerçekten?

Gözlerdeki pırıltıyı geri almak,
Soğumuş yüreğinin buzullarından çıkıp
Ilık sabahların taze kokusuna merhaba yeniden
Mümkün müydü gerçekten?

"Kaybedenler kulübü" üyeliğini askıya alıp
kolları sıvayıp,
"hayat sana yenilmeyeceğim" yollarında olmak,
Mümkün müydü...

Yeniden sevebilmek,
Yeniden inanmak kendine,
Yeniden yürek coşturarak çocuksu düşlerde..
Yeniden "budur" diyebilmek,
Mümkün müydü..

Neden olmasın ki...
Her şey yapılabilir
Vazgeçmeden
Küsmeden
Küstürmeden
Sadece İSTEMEK yeter bazen

İmkansızlar, olmazlar, mümkünsüzlere inat..
Yüzünde yeni doğan gün ışığıyla
Yüreğinde baharı hissederek
"Yeniden" cesaretleri kuşanarak..
Hele yola çık da bak...
İstemek yeterli bazen....






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...