29 Temmuz 2012 Pazar

Nehri akışında geçmek....

Su yolunu bulur...

Tersine ittir istersen... bir yere kadar... suyu tırmandırmak zordur... hem de çok zordur...

Su akışına kolaydır... rahatlar... akar sere serpe... güle oynaya bulur yolunu...

Bazen çok zorlarsın hayatı... giderek daha da zorlaşır herşey... hep engebe... hep terslikler...

Bazen yorulursun, tükenirsin... limitlerdedir ya herşey... işte orada bir durmak lazım...

Su yolu doğru mu acaba?... bir bakmak lazım... su tersine mi ittirilmektedir diye... zorlaştığında hayat.... birşeyler yanlış olabilir mi diye....

Hayat gitmez ya bir türlü... sızar etrafa... akar gider avuçlarınızdan.. yetemez olursunuz ya... hah işte tam da o anda... durup düşünmek lazım... "yol doğru mu" diye...

Bir nehirde akmak lazım bazen... tersine ittirmek yerine...

İlla akışın tersine yüzme çabaları da.... illa girdiğin noktanın tam karşısına çıkma çabaları da... ne çok yıpratır insanı.... kimbilir belki de boşuna onca çaba...

Oysa... bakmak lazım... nehir nereye akıyor... nereden geçiyor... neden akıyor... hatta niye akıyor diye...

Sonra da düşünmek lazım "neden nehirdeyim" diye.... benimle beraber akan damlalar kimler diye... zaman nehrin neresinde diye....

En sonunda da akmak gerek... keyfinden ala ala... nehirle birlikte....

Tersine yüzenlere inat.... çırpınıp su yutanlara inat... hatta nehire parmak ucunu sokmaktan korkanlara inat.... yüzmek lazım akışına, kolayına...

Etrafa baka baka.... kıyıdakilere selam dura dura.... uygun mola yerlerinde nefes alıp ruhunu dinlendirip... manzaranın tadını çıkarıp... çağlayanlarda birlikte akan dallara tutunup... sazlıklarda eğlenip.... yaşamak lazım akışına....

Suyun yol bilirliğine güvenip... denizlere, okyanuslara kavuşunca sevinip... su gibi akmak lazım.... kolayına....

Neden illa zor olmalı ki... gitmek varken keyif keyif akışına....

Kolaylıklara..... :)))

24 Temmuz 2012 Salı

Bir "hadi artık" gerekli...


İçimden gelmiyor öyle hoş bir yazı yazmak... şöyle sıkıntılı bişilerden bile bahsedesim yok... sıcaklardan belkide... rengim gri gibi biraz... umudu üzmemek adına.... susmak lazım belki de... ama işte bu da ben hallerinden biri....

Bazen nedensiz grinin en sıkıcı tonunda dolanmakta yaşamaya dair... aynen de öyle.... konuşasım yok... bişiler yapasım da... öylee otur gelmiş, dur gelmiş hatta....

Suskun durmak demişken...

Neden susar insan bazen... söyleyeceği bişi yoktur.... yaralarını yalamaktadır köşesinde... söyleyeceklerini kendinin bile dinlemeye tahammülü yoktur... yada söyleyeceklerinin şiddetinden korkmaktadır....

Ben neden böyleyim... bilmem... öyle taşım taşım bir öfkem de yok aslında... nasıl ki sevinçleri taşıramıyorsam... sıkıcıyım kısaca... kendime bile...

Ne gereksiz bir yazı oldu bu da .... ama yaşamda bu haller de var dimi... kendinden sıkılmak gibi... ya da kendine katlanmak gibi... bu da yaşamaya dair... kaçmadan yüzleşmek gerek... zaten yeterince sıkılınca insan kendinden... bir " hadi artık" durumu yakalar yine... işte beklediğim bu benim de...

Sevgiyle...

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Ruhumu Beklerken :)

Unutmuştum, ruh bekleme durumlarını...
Ruhum, yüreğim, beynim...
Ellele verip hatırlattılar bana...
Ben de tamam dedim...tamam... haklısınız..
Hadi bekleyelim hep beraber...

Son yıllarda
İçten didikleme,
Dıştan diyetleme,
Derinlerden yüzeyime,
Yenidenlerle cesurca,
Koşarken kendime kendimce,

Evet dimi, hakikaten....
Biraz soluklanmak iyi gelebilir aslında...

Ruhumu beklerken bir iç ödevi bile yapabilirim...
Ezberlerimi sorgulamak gibi...
Daha küçücükten beri öğretilenlerden,
Üzerinde belki de  hiç düşünmediklerimizden,
Hayata dair,
İlişkilere dair,
Olanla olması gerekenlere dair,
Yakalananlarla atlananlara dair,
Doğru bildiğimiz yanlışlara...
Yanlış olabilen doğrulara dair..
Hep doğru, hep haklı olmalara dair,
Farklı lezzetlerin farklı tatlarına dair,
Hayattan beklenenler, beklenmeden gelenlere dair,
Aslında herşeyin ne kadar basit olduğuna dair,
vs vs vs vs ........

Bunları düşünürken ben...
Ruhum da yetişir umarım zamanında.....
Belki de en doğru cevaplarla...
Ezberimi bozdum çoktan aslında...
Bence olandan yanayım artık...
Kendimi yargılamadan sevmeyi de,
İstedim, yaptım demeyi de,
Nedenlerle sonuçları bağımsız düşünebilmeyi de
Bünyeme uyanlarla doku reddi olanları da,
Gri regin tonlarını da,
Gökkuşağının renklerini de,
Siyah-beyaz yanlışlığını da,
Çoğunu becersem de zamanla,
Yine de....
Yerlerini aldılar yeni ödevler arasında....

Ruhum huzur içinde gelebilir yanıma...
Tamam önde koştum, biliyorum...
Ama onun memnun olacağı yollarda dolaştım çoğunlukla....
Ben demeden, anlam aramadan, kocaman laflarla kabuklanmadan...
Ruhumu bekliyorum ben de huzurla....

Öğrenmenin yaşı yokmuş, anladım...
Klişe denilen sadece gereksiz şablonlarmış, anladım...
Neye hazırsam ve neyi nasıl istersem, sadece o olurmuş, anladım...
En güzel olan, basit ve samimi olanmış, anladım...
Aynaya baktığında, gözlerinin içine bakabilmekmiş doğru olmak
Kendi iç sesinle sohbet edebilmekmiş samimi olmak
İnsan kabuksuz da hayatta kalabilirmiş, anladım....

Bekliyorum sevgili ruhum,
Sanırım sonunda huzur buldum...
Tüm karmaşanın orta yerinde dinginim işte
Bekliyorum seni... kendim ve ben olarak hem de :)))))



Bazen sadece bir "PEKİ" dersin....
















Bazen sadece bir "peki" dersin...
İnandığın şeylerden bir dönüş gibi...
Yorulduğun içindir işte bu "peki"...
Beklenmedik bir anda, susup söylersin...

Karşındaki yüzüne bakar ya hani...
Şaşırarak bakar hatta sürekli.....
Anlamaya çalışır ya olan biteni...
Bu "peki" ne demek, sor da demezsin...

Yorulmuştur yüreğin onca uğraşta...
Faydasızdır üstelemek, tartışmak hatta...
Beynin uyuşuk bir teslimiyetin rahatlığında...
Öncesini bitirip bir "peki" dersin...

Vazgeçtiğin her ne ise bu defa...
Kendiliğinden gelip yerleşir, nokta...
Vedalaşmışsındır çoktan aslında...
Farkedilmeden, sessizce çekip gidersin...

İşte bu "peki"dir, başlatır gidişi....
Ardından yansımaktadır duyulan sesi...
Sadece geride bırakarak yalın bir "peki"...
Yorgun kendini peşine takıp gidersin..

Çoktan uzaklaşır da dinlermiş gibi...
Kendi sesini zar zor duyarmış gibi..
Öncesinde ne varsa bırakmış gibi...
Şanslıysan... kendini alır gidersin...

                                              semaca 

5 Temmuz 2012 Perşembe

Işığı gördüm, ayrılmak gelmiyor içimden :))

Çok sıcak...
Resmen ısırıyor güneş...
Buna rağmen kaçasım gelmiyor.. hep karşısına oturasım var...

Işığı gördüm ve ayrılmak gelmiyor içimden.......

Çok mu özlemişim tüm kış... bu nasıl bir açlık güneşe ışığa... doymuyorum...doyamıyorum... nedeni... ben de bilemedim :))

İnsan bazen kendini izliyor.... sadece... akıl erdirmek, akıllı olmak ya da akil beklentiler mi... çok saçma... hele bırakınca akışına... izlemek daha bir eğlenceli, heyecanlı oluyor... şaşırarak, aaa yok artık diyerek, hadi canımlarla, bazen gururlu, bazen utangaç, bazen en kızgın eleştirisel tarzda... izleyip duruyorsun kendini...

Ancak, alışkanlık da yapıyor bu çok müdahil olmama, olamama durumu... sadece performans sonrası yazan sahne eleştirmenleri gibi.... izleyip izleyip ardından yorum yapıyorsun yaşananların... ama itinayla sadece ardından... yaşarken ise her şey akışına....

Çok sıcakmış, acıyormuş, can yakıyormuş, ısırıyormuş ya da bağımlılık yapıyormuş bakmadan... sadece "öyle hissettim, öyle istedim ve öyle yaptım" diyerek.... kendini ardından takip ederek.... bodoslama gidiyorsun güneşin, ışığın üstüne üstüne...

Gözün kamaşabilir... net göremeyebilirsin... rüzgar vardır yandığını hissetmeyebilirsin... uyuyup kalıp kavrulduktan sonra fark edebilirsin....

Ilık bahar güneşi ile temmuz güneşi bir mi.... asla değil... ama işte güneş ya.... kaçmayacaksın ya... artık sonrası sonraya diye diye... yanadabilirsin...

Sendeki sen veya senler koro halinde şikayet etse de...gün doğumundan gün batımına... gidersin ışığın üstüne üstüne... "gölgeyi hiç sevmedin ki sen zaten"... diye diye kendi kendine...

Akışına... içinden geldiği gibi... spontane.... ışık hüzmesiyle dans ederek sürekli... acısa da hissetmezsin ki zaten... acı da, keyif de, seçim de senin... kime ne...

Hadi bakalım, yine ışık yine ışık.... birlikte rüzgar da olsun....iyi seyirler olsun :))

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Gökteki uçurtma, raftaki uçurtma...

"İplerimden çekiştirirlerse darlanırım... ben göklerde uçmalıyım, özgür... 


Aslında öyle uzaklara falan da gidesim yok.. bir yere bağlı olabilirim... ama uçmalıyım... salınmalıyım özgürce... bulutların yanından izlerim ben aşağıda olan biteni.. ilgimi çektiğince...gerektiğince... kalanı benden uzakta olabilir.... 


Alanımı daraltırlarsa, yada zorla yerde tutarlarsa... raftaki uçurtma kadar mahzun, tutsak ve mutsuz olurum... ne işim var benim rafta.. ben uçmalıyım... uçmam lazım ...


Ama yine de .... tüm bunlara rağmen...rafta kalmak çoğunlukla benim gönüllü kararım... bunca uçmayı istememe rağmen... ne tuhaf bir çelişki.."

Kendimi raftaki uçurtma gibi hissettim mi hiç?... bu soru dolaştı içimde, arkadaşım gittikten sonra... aslında benzer durumlar yaşasam da.. tam böyle olmamıştı... olsa da uzun kalmamıştım yerde... sanırım benim reddettiğim hem uçamamak hem de bir ucumun bağlı olmasıydı...bu bağı, hele bu çekiştirmeyi hissettim mi... yere indirme niyetlerini sezdiğimde.... hep gittim ben... bağ mağ kalmadan uçtum, kaçtım... derin mavilere...

Hele hele rafta tutsak kalmak.... mahzun, çaresiz bir uçurtma olmak.... dayanamazdım sanırım o duyguya....

Kar dağına göre mi yağıyor .... ya da dağ kar varsa üzerinde, daha bir sabırlı, dirençli ve hoşgörülü mü oluyor bilmem... ama yaşadığım gerekçeler, yada bendeki karlar şimdiye kadar beni öylesine sabırlı yapamadı... rafta uçurtma olmayı kabullenecek, "şimdi diğer uçurtmaların uçma zamanı dedirtecek" bir durum... bunun olmaması şans mı... yoksa şanssızlık mı onu da bilemedim...

İçimdeki isyankar deli kız yine de "hayır hayır" diyor.... biz ne bağları ne de rafta yer almayı kabullendik... bu bizim seçimimizdi...

İyi de rafta gönüllü kalma durumlarına ne demeli...

Rafta kalana değil, onu rafta gönüllü kalmaya razı edenlere bakmalı belki de....

Yine de... neden birilerinin uçabilmesi için birilerinin yerde olması gerekiyor... hep birlikte uçulamaz mı... saygın sabırlı yanyana uçan uçurtmalar olunamaz mı.... ipler mi karışır... rüzgar mı azalır... yer darlığı, yen darlığı mı çekilir... genç, acemi uçurtmalara yol göstererek, onların uçmalarına da engel olmadan yanlarında uçarak eşlik edilemezmi.... bence edilebilmeli...

Sen anlamazsın dedi arkadaşım... kimbilir bekli de haklıydı... yaşamak gerek.... kimbilir... belki...

Ama deli kız bunu yine de kabullenemedi....

Sevgiyle... :))


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...