30 Eylül 2012 Pazar

Sevgiyi söyleyebilmek...

Dudağımızın ucuna kadar gelir... yerli yersiz... bazen sessiz sessiz... bazen taşım taşım limitsiz... haykırmaya gönüllüyken yüreklerimiz... bir şey dur der... yeri mi şimdi... susarız...

Öyle çok şey söyleriz oysa yerli yersiz... ama sıra sevgiyi söylemeye geldi mi... zorlanıveririz...tutuklaşır, cimrileşir, ciddileşiriz...

Oysa sevgiyi söylemek de... sevildiğini hissetmekte... iyi gelir... hem de nasıl...

Bazen pişman olsak da... bazen yanlış anlaşılsak da... bazen kırılıp kullanılsak da... tüm bunlarda sevginin kabahati ne...

Her şeyi sevebilir insan.... insanı, hayvanı, çiçeği, böceği... taşı, toprağı, doğayı... her şeyi...

Sevdikçe çoğalır... içi zenginleşir... sevebilmek... bu bile bir marifettir kendi başına... bir ödüldür seven için... bir iç şölendir davullu zurnalı... bunu söylebilmekse... yürek işidir... ama güzeldir... öyle böyle değil...

Şimdi sırası değil der, bekleriz... canım biliyor zaten der, bekleriz... şımartmayalım, kendimizi kullandırmayalım durduk yere der, bekleriz...

Bir ömür geçer gider bekleriz... sonra... fark ederiz... çok geçtir artık...ne kadar içimize gömsek o kadar acıtır diyememiş olmak yeterince... ve artık istesek de söyleyemeyiz...

Sevgiyi söylemek... söyleyebilmek... zor olmamalı... içten geliverdiğinde... aklına düştüğünde... yüreğin ısındığında... deyivermek lazım... dudakları kilitlemek yerine...

O kadar çok şeyimiz var ki aslında... sevdiklerimiz etrafımızda... pencerenin önündeki menekşe bile daha bir şımarık açar sevildiğini hissettiğinde.... doğada dolaşırken sevdiğinizi söylerseniz ona... tüm enerjisi içinizden akar çağıl çağıl... bir olursunuz suyla, ağaçla, taşla.... çoğalırsınız tarifsiz... deneyin bakın...

Sevdiklerimiz... canlarımız... canım dediklerimiz.... gerçekten yeterince " seni seviyorum" demektemiyiz???

Sevgiyle.....

28 Eylül 2012 Cuma

En azından .... bazen...

Bazen diye başlayan,
Binlerce cümle kurulabilir...
Bazenle susan
cümleler gibi..
Bir yüreğim bilmez bu kelimeyi..
Bi sus bazen, bi sus yaa...
İlla sana konuşacak yerli yersiz..
İlla konuşacak bağıra çağıra...
Oysa bazen olunca bir şeylerin...
Arası huzur..arası dingin
Bazenli olsun senli cümleler
Bazenli olsun sensizleri de
ve sen de bazen ol biraz
ve sen de, en azından, biraz ol bazen
Bu ne işgaliyet sebepsiz
Bu ne gürültü sessiz
Bence sen de biraz ol, bazen
Bazen de... ol işte... ne bileyim ben....
En azından, biraz ol.... bazen..

Ezber söylemler... farkındalıklar... bildiğimizi zannettiklerimiz

Öğrenmek... doğumdan ölüme... farkına vararak.. ya da doğaçlama... aldıklarımız, algıladıklarımız, kopyaladıklarımız, sezdiklerim, hissettiklerimiz....

Beynimiz sürekli bir kayıt durumunda.... ne görse, ne duysa, neye dokunsa kaydediyor aslında... bilinç düzeyimizin çok üzerinde bir kayıt durumundayız kısaca...

Tüm bu kayıtlar arasında; isteyerek, dertlenerek, uğraşarak öğrendiklerimiz de var... sadece kaydedip kullandıklarımız da... doğru kabul ettiğimiz yanlışlar... ya da yanlış diye kaydedilmiş doğrular... dönüp bir daha düşünmediğimiz... öylece kabul edip biriktirdiklerimiz... bize yapışmış ezber söylemler bunlar... yeri geldimi ortaya çıkarıp kullandığımız dogmalar onlar... farkında bile değiliz nerede nasıl kaydedildiğinin... ah bu ezber söylemlerimiz..

İnsan şaşırıyor üstlerine düşüp irdelemeye başlayınca... "ya tabiii yaaaa" oluyor, farkına varıp o günkü aklıyla düşünmeye başlayınca.... farklı bir gözlük takınca, ya da farklı bir pencereden bakınca...

Bazen de reddettiğimiz kavramlar var... sıradan, günlük, beylik, amiyane laflar onlar... ama zaman içinde damıtılmış, denenmiş, yaşanmışlıklar bir çoğu... fark ediveriyoruz tam yerine geldiğinde... ya aslında tam da öyleymiş deyiveriyoruz kendimizden utanarak bazen de...

Tüm bu kopyaladıklarımız, ezber söylediklerimiz... oysa zaman zaman kendi kayıtlarımızı taramak lazım tarafsız... inandıklarımızı, sınırlarımızı, tabularımızı, korkularımızı, olmazlarımızı, olurlarımızı... bugünkü biz olarak... bugünkü düşün dünyamızla harmanlayarak... bugünden doğru yorumlayarak, irdeleyerek... görün bakın ne çok şeye farklı bakacaksınız... eşeleyip deşeledikçe... hayretle ve şaşkınlıkla sessiz çığlıklar bile atacaksınız... öyle çok şeyde var ki bu ön kabullerimiz... ezberlerimiz ve biz... :))

Benzer durumlar ilim bilim dünyasında da var....seneler önceki araştırmalara atıfda bulunup konuşuyoruz habire... dönüp bakmamışız çoğu defa...ezber söylemler olarak dönüp duruyor dillerde... çoğumuzun fikri var bilgi desteği yetersiz...üstüne düşüp düşünmemişiz ki hiç..

Son yıllarda " östrojen" konusunda, son günlerde "protein" konusunda dertlenip okudukça... yaşayıp uyguladıkça.... burada yeni gözlükler gerek diyorum... tıp dünyası ezber söylemlerden kurtulmalı... yeni soluk, yeni bakış, yeni araştırmalar gerekli... reddetmeden, zararlı demeden, neyin neden olduğuna yeniden bakmak gerekli bence...

Yazacağım östrojeni de, proteini de ayrı ayrı.... bence olanla beraber... okuyorum, araştırıyorum şimdilik.. ama yaşadıklarım öyle gerçek ki... bunları da söylemek lazım... bağırasım var mesela " her kadın östrojen kullanmayı hak eder" diye.... ya da " dengeli beslenmede önerilen protein miktarı daha yüksek oranda olmalı" diye... her iki konu da benim ihtisas alanımda değil, biliyorum... o nedenle habire okuyup, inceliyorum...

Yeniden östrojen kullanmaya başladıktan sonra fark ettiklerim.... protein yüksek beslenmeye başladığımda çok daha kolaylıkla kilo vermelerim... ve bugün hissettiklerim... tekmili birden anlatılmalı... bir misyon gibi oldu benim için...

Artık ezber söylemlere dayanamıyorum... başta da kendiminkilere...

Artık yeni şeyler söylemek lazım.... :)

Sevgiyle, güzellikler olsun hepimize....


25 Eylül 2012 Salı

Sonbahar... dur biraz ya... daha yapacaklarım var :))

Ebruli günlerde dolaştım son yaz günlerinde.... ama güz yerleşmeye başlayınca etrafa... içimdeki deli kız dedi - işte manifesto vakti... :)

Sonbahar bir dur ya... daha soğumasın öyle havalar... hayır teslim olmak yok hemen öyle... ben yine de inadına kısa kollu, inadına çorapsız, inadına yanık tenli olmaya kararlıyım bir süre..

Nasıl ki direnerek yakın gözlüğüne mağlup olmadım :)), nasıl ki yaş almaya değil yaş vermeye karar verip uyguladım son senelerde, nasıl ki içimdeki çocuğu taşır oldum her yere... işte yine öyle... hayır sonbahar, sana da öyle teslim olmaya niyetim yok hemen...

Kasım aylarını hiç sevmem nedense... aslında neden açık... giderek kararır gökyüzü... kısa, daha kısa olmaya başlar ya gün saatleri...grinin en hakim olduğu ay gibi gelir bana... gün ışığı sanki ölmeye yatar... arkası kıştır bir de bilirsin... giderek daha dahası da gelecektir...kışlıklar çıkar, renkler solar... tenim bile solar, kaybolur tendeki ışığı yaz aylarının, güneşin... ruhum bir battaniyenin altına kaçmak ister benden habersiz... işte bu Kasım'ı hiç sevemedim ben..

Bu sonbahar, ben Ekim ayına yükleyip ışığı yazdan kaçırdığım günleri yaşayacağım... dalmaya gideceğim mesela yine.. önce Kaş'a, sonra Kızıldeniz'e... güzün son ışıklarını orada yakalayacağım... ekim sonu dönerken gri şehrime, güneşi yanımda getireceğim... Kasım ve Aralık aylarına yetecek kadarını en azından :)...

Bu Kasım ruhumu üşütmeyeceğim... söz verdim kendime... Sonbahar; sen sıranı bekle bakalım... daha yapacaklarım var... ışığımı vermem sana :)))

Işığınız hiç kaybolmasın emi... Gri istanbul'u en renkli halleriyle görmeli...bakmayı bilmeli dimi  :))

Sevgiyle...

20 Eylül 2012 Perşembe

Bir efsanenin önünde...


Ne çok şey yazılabilir o muhteşem konser hakkında ...

78 yaşında bir efsane ozan o... Leonard Cohen... dün akşam İstanbul'daydı...

" Belki bir daha gelemem o nedenle elimizde ne varsa sizin bu gece" diye başladı konsere... 10 000 kişi dinleyici....31 şarkı söylemiş.. az önce yorumlardan öğrendim ben de...2 ayrı bis de 4 şarkı.. 3 saatten fazla sahnede kaldı... sanki tarihi anlar yaşıyorduk.. evet ya bunlar çok kıymetli, unutulmaz anlardı..

O lezzet, o beyefendilik, o zarafet... ve tüm ekipteki o üstün müzikalite ve sahneden yayılan o büyü... ve Cohen... yine Cohen... ilerlemiş yaşına rağmen.. artık sesi çıkmıyordur diyenlere rağmen... o feci trafik ve karmaşa yüzünden konserin gecikerek başlamasına rağmen onca saat sahnede kalan büyük Cohen... ayaktaydım konserin sonlarında... ayakta alkışladık hep birlikte... bir kere daha saygıyla ayakta alkışlıyorum gönülden...

Önceki gelişinde gidememiştim... iyi ki yine geldin istanbul'a Cohen... İyi ki ben de seni dinleyebilme ayrıcalığını yaşadım... o sıra dışı şarkıları, her biri nadide birer şiir olan o eserleri dinledim... iyi ki...

Abartılı showları değil, müziği ve şiiri hissetmek... sadece şarkılara konsantre olmak... mırıldanmak yavaşça... içine girmek şarkıların gürültüsüz... sakin... derin... işte tam da buydu hissettiklerim... teşekkür ederim... gerçekten :)

Daha nice yıllar olsun sana Leonardo, sağlıkla... umarım bir yerlerde bir defa daha dinleyebilirim... kim bilir belli mi olur :))

Sevgiyle büyük usta.... en derin saygılarımla birlikte....

18 Eylül 2012 Salı

Yolculuk vakti... uçma vakti yine...

Hani her şey zamanını bekler ya...
Hani her şeyin bir miadı vardır...
Hani her şey olması gerektiği zamanda olur ya...

İşte öyle galiba...
Artık çözmem lazım halatları :)) ... kendimi dinleme vakti... git gelmelerin bu kadar sık gelmesinden de belli... gitme vakti...

İçimdeki çocuk kıpır kıpır... sürekli bir "hadi ama" durumunda benimkiler... benim deli kız planları yapmaya başladı bile... detay detay... bir meşgul ki sormayın... gören de en çalışkanımız o sanır...

Bilirim ben bilirim benim delinin bu hallerini... dur durak bilmez... dinlemez ve duymaz... kaptırmıştır taşım taşım... bir heyecan ki sormayın... ta ki sıkılana kadar, ta ki darlanana kadar.... iyi sabretti bunca zaman aslında.... sıkılmıştı iyice....

Kaç senedir... değişim, gelişim, yeniden halleri, eskiye dönüş, zayıflama derken oyalandık hep birlikte... başarıyı da pek severiz hepimiz... işte idare ettik buraya kadar... ama işte o da bir yere kadar... çocukla bir oldu benim deli... hop oturup hop kalkıyor... hatta "oleyyyyy" karar verildi çığlıkları atıyor... hayaller kuruyor beni de katıp...

Ben mi.... evet ben de havaya girdim gibi sanki... bu değişiklik iyi gelecek bana da... biraz korkuyorum... biraz da temkinli... akılcı detaylarla uğraşmaya çalışarak gideceğim gibi sanki... yani yine yollardayız biz... deli ben, çocuk ben ve akil ben olarak hep birlikte... yolculuk iyice belirdi ufukta...

Aklımın dur dediği yerde duramadım ki hiç ben... hep de böyleydim dimi... işte bu da onlardan biri...

Evet net olan gerçekten... "Denemek istiyorum bunu"... bunca yıllık hayalim....

Her şeyiyle tam da zamanı sanki...

Miad dolmuş, zamanı gelmiş... hazırlanmalı yine... yolculuk vakti... kanatlanıp uçma vakti yine... hayırlısı diyelim dimi... sevgiyle... :)))


8 Eylül 2012 Cumartesi

Eskilerden bir şiir... "YOKLUĞUNLA SINAMA SEVGİMİ"


YOKLUĞUNLA SEVGİMİ SINAMA...

İçimde, taa derinimde
nasıl da acıyor sevda,

Parmak uçlarım hissettim sanıyor..
başım yaslanmış sanki göğsüne..
gözlerimin her baktığı yerde sen...
yüreğim her gördüğünü sana anlatma telaşında..
beynim bas bas bağırıyor;
"yokluğunla sevgimi sınama"
tenim uyuşmuş sanki beklemekten ayakta..
kulaklarım sesine kilitlenmiş..
dudaklarım mı... hiç sorma
sadece sana açılmaya kararlılar onlara kalsa..
her parçam ayrı ayrı yollarda
acıtıyor daha daha

Göğsümün sol tarafındaki yer 
sende kalan, kahretsin...
iyi bakacağına söz verdiğin...
"unutma" diye her defasında tembih ettiğin...
içim, çok derinim acıyor
özlem, tutku, hasret, sevda değil bu, 
tek başına..
hepsinden bir parça
hepsinden daha fazla
ve "unutma"diyen sesin 
çınlıyor kulağımda

Sevdam acıyor, anlıyor musun?
bir de "umudu üzme" dersin
sevda yoklukla sınanmaz ki
varlığında bu sevda ölür mü sanırsın
içim acıyor, yüreğim kanıyor
görsen dayanamazsın
kanla sulanmazsa sevdalar
ölürmü ki? korkarsın...

Canım acıyor, canım
sevdam acıyor, paramparça
kan da bitiyor aka aka
seni bitiriyor beni bitiriyor bizi bitiriyor
susuz kalıyor sevda
ve bitiyor 
acıta acıta...

Sevdam acıdan yorgun
direnemiyor eskisi gibi
yokluğuna alıştırma beni
işte öyle, sevgili
yokluğunla sınama sevgimi
.........




7 Eylül 2012 Cuma

Gün olur alır başımı giderim....


Nereye kadar...
İstediklerimizi demlendirmeden...
Akıl süzgecinde damıttıklarımızı bir de fikir süzgecinde eleyerek, istemeden....
Direnerek, yok sayarak....
Geçip giden zamana bakmadan....
Akil olmak adına....
Git gelmelerine hadi demeden...
Nereye kadar...

Oysa...
Akil olmaktan vazgeçip de...
Deli kızın türküsünü çığırmak varken bağıra çağıra....
Sonsuz zamanlarımız varmış sananlara inat...
Sevdaları bekleyebilir sananlara inat..
Zamanı sonsuz sananlara inat...
Akilliği savunanlara toptan inat...
Gün olup alıp başını gitmek var ya....

Var dimi sahiden....
Direnmelerden.... dur ya, bi dur diyenlerden....
Tüm bu zincirlerden....
Gün olup gidebilmek var ya....

Gün bugün mü acaba.....

6 Eylül 2012 Perşembe

Ebruli günlerdeyim yine.....

Uzun bir ara... ebruli günler... karmaşalarım.... duruladıklarım.... demlediklerim.... mavi sarı kırmızı... ebruli günler yaşamaktayım....

Yazasım var dedim dedim... bir türlü elim varmadı tuşlara.... değişkenim bu günlerde.... mevsim değişiyor gibi.... bana da mı sonbahar geldi ne...

Su altındaydım... derin mavide... özlemişim hem de nasıl... tek nefeslik telaşlı dokunuşlarla değil... sakin sessiz uzun uzun yaşadım derinlikleri... metrelerce suyun altından baktım yüzeye... yudum yudum aldım turkuazın mavinin her tonunu... bir şölen gibi... eski bir sevgiliye kavuşur gibi... bildik bir omuza yaslanır gibi... kucaklaştım öylesine.... seviyorum dedim hem de nasıl.... saygımı, sevgimi, özlemimi, coşkumu, hüznümü döktüm... anladı biliyorum... yüreğime dokundu usulca... öylesine oradaydım ben gibi... deniz oldum, su oldum, çocuk oldum yine... yeniden ben oldum tekrar tekrar...

Ben su altına aitmiyim neyim... belki de ondan karada bocalamalarım.... belkide ondan kırılganlıklarım... saçmalıklarım.... bıkkınlıklarım.... evet evet ben su altına ait olmalıyım....

Salınasım var yavaş yavaş... telaşsız sabahları özledim... yayıla yayıla kitap okuyasım.... uzun yürüyüşlere çıkasım... sulu boya yapasım var serin havalarda.... gün batımını keyifle ıslak seyredesim var.... yazasım var hatta taşım taşım.... saatlerce gün doğana kadar.... saatlerce okuyasım var.... sessiz sakin huzurlu... dingin....

Sanırım yine "git gelme" durumlarındayım... önceliklerim, önemsediklerim, önden gidenlerim..... sırayı yeniden dizesim var.... "elde olan bu andır" durumuna geçip... geçen anların kıymetini bilip.... yaşayasım var.... abartasım var bazı bazı... çılgınlık yapasım.... yada saatlerce susasım var.... başımı kaldırıp bakasım var hayata.... beklemiyor olduğunu göresim var.... bir trene son vagonundan da olsa atlayasım var.... gideceğim yeri bilemeden gidesim var....

ebruli günlerdeyim yine.... sürçü laflar affola.....
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...