karıştı mı ne içimin renkleri..
şımarık bir kırmızı kıskandırırken maviyi...
tam da susmuşken griyle kahverengi...
çaktırmadan beliriverdi..
peki bu rengin adı neydi..
yok yok değil ebruli
bu renk çok farklı belli..
renklerim şaşkın, renklerim şüpheci..
bi susun da anlayalım dimi...
12 Aralık 2013 Perşembe
28 Kasım 2013 Perşembe
Yok yok... iyiyim ben
29 Ekim 2013 Salı
"Olamazmı, Olabilir" di....
Öylesine gibiydi
Gibiler ciddileşti
Hadi canım, abartma
Olamaz mı
Olabilir'di...
Geç kalmıştım zamanlara
Zamanlar daha erkendi
Olması gereken mi olurmuş, neymiş
Aniden oluverdi...
Sımsıkı kapattım gözlerimi
Yoksa düşmüydü... sanki
Yok canım daha neler
Abartmışım demekki
Peki "oluveren" neydi...
Gibiler ciddileşti
Hadi canım, abartma
Olamaz mı
Olabilir'di...
Geç kalmıştım zamanlara
Zamanlar daha erkendi
Olması gereken mi olurmuş, neymiş
Aniden oluverdi...
Sımsıkı kapattım gözlerimi
Yoksa düşmüydü... sanki
Yok canım daha neler
Abartmışım demekki
Peki "oluveren" neydi...
Ve döndüm.. ve yazmaya başladım yeniden....
Uzun bir ara oldu... biliyorum...
"Git gelmeleri" nin peşindeydim bunca zaman... içimdeki ses "daha, daha" dedikçe, ben de yollarda kaldım çoğunlukla.... Eylül ve Ekim... bu 60 günün 40 günü dışarıdaydım....
Önce Bodrum, sonra sırasıyla Yunanistan-Thassos İspanya-Barcelona, Amerika-Boston, Newyork, Malezya- Kuala Lumpur, Semperno, Kapalai, Sipadan, Mabul... döndüm... yeni yeni duruldum... eh artık yazma zamanı dedim ve oturdum blogların başına... :)
Hızımı alamadım 2 yeni blog dahil oldu yayın hayatıma :))))) Biri "Semaca Gezmek" son yazıda bahsettiğim yol bloğu... diğeri de "Su altı Fotoğraf Dünyam"... bir meşgulüm ki sormayın... Suüstünde de fotoğraf çekmeye başlayınca, ben de macbook da fotolara boğuldu... tam gün mesayi yapıyorum düzenleyip işlemek için.. ama biraz ara verip artık yazayım dedim yine de :)
Artık kış kapıda... biraz durmam da lazım.. ama içim pır pır... şu Yeşil pasaport işini de halledersem, beni tutana aşk olsun...
Gezi planları yapmayı, araştırmayı, ekonomik davranmayı... öğreniyorum yavaş yavaş... hostel ve airbnb ile tanıştım... gezi virüsü girdi kanıma... ve tedaviyi reddediyorum... :)))))
Bir arkadaşım diyor; "Sen hiç bir şeyi normal yapamaz mısın... illa abartmak zorunda mısın"... haklı sanırım... sanki durmamam lazım... sanki hep koşmam lazım gibi bişey bu...
Yok ama.. öyle koştur koştur bir durumum da yok aslında... keyif keyif yapıyorum her şeyi..
Bunca gezinin arasında "Medikal Leadership " ve " Health Coaching" ile ilgim sürüyor... Sürüyle kitap aldım Amerikadan... çalışma odamda hazır... yavaş yavaş proje netleşecek... hayırlısı...
Kendimleyim.. dinginim... iyiyim...
Ara ara aklım karışsa da, parçalı bulutlu olup acabalansam da, yeni hayatımdan son derece memnunumum... giderek daha emin oluyorum en doğrusunu yaptığıma... bu yeni beni seviyorum...
Artık hem deli, hem çocuk hem akil olabiliyorum eş zamanlı... olmam gerektiği için akil durmalara gerek yok... rahat giyiniyorum... zamanımı tümüyle kendim yönetiyorum.. keyfimce.. daha ne olsun ki...
Evet şimdilik bu kadar olsun... ara sıra içimden gelenleri yazmak için yine burada olacağım...
Sevgiyle...
"Git gelmeleri" nin peşindeydim bunca zaman... içimdeki ses "daha, daha" dedikçe, ben de yollarda kaldım çoğunlukla.... Eylül ve Ekim... bu 60 günün 40 günü dışarıdaydım....
Önce Bodrum, sonra sırasıyla Yunanistan-Thassos İspanya-Barcelona, Amerika-Boston, Newyork, Malezya- Kuala Lumpur, Semperno, Kapalai, Sipadan, Mabul... döndüm... yeni yeni duruldum... eh artık yazma zamanı dedim ve oturdum blogların başına... :)
Hızımı alamadım 2 yeni blog dahil oldu yayın hayatıma :))))) Biri "Semaca Gezmek" son yazıda bahsettiğim yol bloğu... diğeri de "Su altı Fotoğraf Dünyam"... bir meşgulüm ki sormayın... Suüstünde de fotoğraf çekmeye başlayınca, ben de macbook da fotolara boğuldu... tam gün mesayi yapıyorum düzenleyip işlemek için.. ama biraz ara verip artık yazayım dedim yine de :)
Artık kış kapıda... biraz durmam da lazım.. ama içim pır pır... şu Yeşil pasaport işini de halledersem, beni tutana aşk olsun...
Gezi planları yapmayı, araştırmayı, ekonomik davranmayı... öğreniyorum yavaş yavaş... hostel ve airbnb ile tanıştım... gezi virüsü girdi kanıma... ve tedaviyi reddediyorum... :)))))
Bir arkadaşım diyor; "Sen hiç bir şeyi normal yapamaz mısın... illa abartmak zorunda mısın"... haklı sanırım... sanki durmamam lazım... sanki hep koşmam lazım gibi bişey bu...
Yok ama.. öyle koştur koştur bir durumum da yok aslında... keyif keyif yapıyorum her şeyi..
Bunca gezinin arasında "Medikal Leadership " ve " Health Coaching" ile ilgim sürüyor... Sürüyle kitap aldım Amerikadan... çalışma odamda hazır... yavaş yavaş proje netleşecek... hayırlısı...
Kendimleyim.. dinginim... iyiyim...
Ara ara aklım karışsa da, parçalı bulutlu olup acabalansam da, yeni hayatımdan son derece memnunumum... giderek daha emin oluyorum en doğrusunu yaptığıma... bu yeni beni seviyorum...
Artık hem deli, hem çocuk hem akil olabiliyorum eş zamanlı... olmam gerektiği için akil durmalara gerek yok... rahat giyiniyorum... zamanımı tümüyle kendim yönetiyorum.. keyfimce.. daha ne olsun ki...
Evet şimdilik bu kadar olsun... ara sıra içimden gelenleri yazmak için yine burada olacağım...
Sevgiyle...
16 Ağustos 2013 Cuma
"Kış" mıydı....
"O" muydu
"Var" mıydı
"Gel" mişmiydi
"Miş" miydi
"Düş" müydü
"Müş" müydü
"Git" mişmiydi
"Miş" miydi
Neredeydi
Neresiydi
Ne dedi
"Üşümüşüm"
Kim dedi
Yoksa mevsim
"Kış"mıydı
24 Haziran 2013 Pazartesi
Biz de eski kuşak olmuşuz.... sağolun öğrettikleriniz için çocuklar...
Öyle derinden hissettim ki son günlerde....
Bu direniş başladığında sezinlemiştim aslında... bişiler farklıydı... bişiler yeni...
Geziye ilk gittiğimde ise, artık anlamaya başlamıştım... Farklıydı, çok farklıydı gerçekten...
Biz 40, 50, 60 yaş gençleri... eski kuşak oluvermiştik aniden...
Ne çok şey vardı öğrenecek o gençlerden.... ne çok farklıydık biz...
Biz orta yaş gençleri; lisede, üniversitede, mahallede, hatta iş hayatında, yaşamda.... ya biri olduk ya öteki... ya sağcıydık, ya solcu... ya dindardık ya dinsiz... ya devrimciydik ya ülkücü... ya beyazdık ya zenci... hep ve her durumda ya "o"yduk ya "bu"... ortası yoktu... ortada olmak suçtu, sıradanlıktı, sığlıktı... okuduk, toplandık, savaştık, dövüldük, dövüştük, hırpalandık, hatta hapis yattık bu uğurda...
Çok da ciddiydik bu arada... öyle geyik, matrak, muhabbet ne demekti... ciddi işlerle uğraşan ciddi çocuklardır biz... hatta biraz asık suratlı, eğilmez duruşlu, çatık kaşlı... kalanına lümpen dedik...
Sonra gün geldi... işlere güçlere daldık... o günler yüreğimizdeydi... ama hep ciddi kaldık... hep ya o ya da bu olduk... biz hep kamplaşmaya inandık... ya kendimizden ya onlardan dedik...
Şimdilerde devlet büyüklerimiz!!!de habire "bunlar ya da onlar" diyor ya... onlar da bizim kuşak... ya kendilerinden ya da karşısındaki ötekilerden durumunda olma alışkanlığı işte...
Ama ya yeni gençler... Gezi de tam olarak ayrımsadığım bu çocuklar... 15-30 yaş grubu onlar....
Hayata basit ama gerçek bakıyorlar... herkese kapıları açık... yeter ki özgür olsunlar, yeter ki herkes kendisi gibi davranabilsin... saygı gösterip saygı görmek istiyorlar... kamplaşmayı, ötekileştirmeyi denemiyorlar bile... her şeyle ve herkesle dalga geçebiliyorlar... her durumda verecek bir yanıtları var... kavgalı değiller... sevgi dolu yürekleri... öyle zeki ve hazırcevaplar ki... ürkütücü hatta... insan ne diyeceğini nasıl tepki vereceğini şaşırıyor... o nedenle de mizah patladı ya zaten...
Son yıllarda kulak misafiri olduğum sohbetleri, gözlemlediğim halleri, farklılıkları.... ne çok eleştirmiştim... sığ bu yeni kuşak demiştim... 200 kelimeyle konuşuyor... o da SMS dili... okumuyorlar... varsa yoksa bilgisayar internet ve sanal oyunlar.... hayatlar facebook ile paylaşıldıkça renklendikçe hızlandıkça daha bir sığlaşıyordu sanki herşey... yani bize öyle geliyordu...
Ne çok sohbetlerimize konu oldu... ne çok tartıştık... vahlandık, hayıflandık, üzüldük... yargıladık... hatta mahkum ettik...
Belki bu yaşlarda çocukları olanlar daha önce anlamıştı bu gerçeği... onların gerçeğini... ama çoğumuz fark etmemiştik... bunca şaşkınlıktan belli değil mi...
Sonra bu olaylar başladı... şaşırarak takibindeydim... gönülden desteklesem de, tam anlamam için Geziye gitmem bunları yaşamam gerekiyormuş demek ki...
Gezi de dolaşırken, sohbet ederken onlarla, tüylerim diken dikendi... inanamıyordum gördüklerime dinlediklerime... ne kadar anlatsam eksik kalır bir şeyler... onlara yetmez... gerçekten... abartmıyorum... öyle gururlandım umutlandım ki tarifsiz... evet ya buydu işte...
Biz sadece çiçek çocuklarını bilirdik... sürrealist.. ama bu çocuklar öyle de değil... her şeyleriyle gerçekler... doğal, olağan bir duyarlılık durumundalar....söylemleri net... kafaları karışık değil... en çok da biz büyüklerin her şeyi bu kadar karmakarışık etmesi ve işin içinden çıkamaması ile dalga geçiyorlar... onlar biliyorlar... gerçekten... çok rafine, çok naif... ama bir o kadar da basit ve gerçek...
Öyle çok düşündüm ki sonra... ne çok şey öğrenmiştim... içim açıldı... içim güldü... bugün bu olayların 20 küsuruncu günü... ama bu duygu dalga dalga yayıldı... hepimiz görüyoruz artık... bize de öğrettiler... evet biz eski kuşak onların açtığı yollardayız artık...
Aferin çocuklar.... size kocaman bir özür borçluyuz... gerçekten.... öpüyorum hepinizi kocaman...
Sevgiyle.....
Bu direniş başladığında sezinlemiştim aslında... bişiler farklıydı... bişiler yeni...
Geziye ilk gittiğimde ise, artık anlamaya başlamıştım... Farklıydı, çok farklıydı gerçekten...
Biz 40, 50, 60 yaş gençleri... eski kuşak oluvermiştik aniden...
Ne çok şey vardı öğrenecek o gençlerden.... ne çok farklıydık biz...
Biz orta yaş gençleri; lisede, üniversitede, mahallede, hatta iş hayatında, yaşamda.... ya biri olduk ya öteki... ya sağcıydık, ya solcu... ya dindardık ya dinsiz... ya devrimciydik ya ülkücü... ya beyazdık ya zenci... hep ve her durumda ya "o"yduk ya "bu"... ortası yoktu... ortada olmak suçtu, sıradanlıktı, sığlıktı... okuduk, toplandık, savaştık, dövüldük, dövüştük, hırpalandık, hatta hapis yattık bu uğurda...
Çok da ciddiydik bu arada... öyle geyik, matrak, muhabbet ne demekti... ciddi işlerle uğraşan ciddi çocuklardır biz... hatta biraz asık suratlı, eğilmez duruşlu, çatık kaşlı... kalanına lümpen dedik...
Sonra gün geldi... işlere güçlere daldık... o günler yüreğimizdeydi... ama hep ciddi kaldık... hep ya o ya da bu olduk... biz hep kamplaşmaya inandık... ya kendimizden ya onlardan dedik...
Şimdilerde devlet büyüklerimiz!!!de habire "bunlar ya da onlar" diyor ya... onlar da bizim kuşak... ya kendilerinden ya da karşısındaki ötekilerden durumunda olma alışkanlığı işte...
Ama ya yeni gençler... Gezi de tam olarak ayrımsadığım bu çocuklar... 15-30 yaş grubu onlar....
Hayata basit ama gerçek bakıyorlar... herkese kapıları açık... yeter ki özgür olsunlar, yeter ki herkes kendisi gibi davranabilsin... saygı gösterip saygı görmek istiyorlar... kamplaşmayı, ötekileştirmeyi denemiyorlar bile... her şeyle ve herkesle dalga geçebiliyorlar... her durumda verecek bir yanıtları var... kavgalı değiller... sevgi dolu yürekleri... öyle zeki ve hazırcevaplar ki... ürkütücü hatta... insan ne diyeceğini nasıl tepki vereceğini şaşırıyor... o nedenle de mizah patladı ya zaten...
Son yıllarda kulak misafiri olduğum sohbetleri, gözlemlediğim halleri, farklılıkları.... ne çok eleştirmiştim... sığ bu yeni kuşak demiştim... 200 kelimeyle konuşuyor... o da SMS dili... okumuyorlar... varsa yoksa bilgisayar internet ve sanal oyunlar.... hayatlar facebook ile paylaşıldıkça renklendikçe hızlandıkça daha bir sığlaşıyordu sanki herşey... yani bize öyle geliyordu...
Ne çok sohbetlerimize konu oldu... ne çok tartıştık... vahlandık, hayıflandık, üzüldük... yargıladık... hatta mahkum ettik...
Belki bu yaşlarda çocukları olanlar daha önce anlamıştı bu gerçeği... onların gerçeğini... ama çoğumuz fark etmemiştik... bunca şaşkınlıktan belli değil mi...
Sonra bu olaylar başladı... şaşırarak takibindeydim... gönülden desteklesem de, tam anlamam için Geziye gitmem bunları yaşamam gerekiyormuş demek ki...
Gezi de dolaşırken, sohbet ederken onlarla, tüylerim diken dikendi... inanamıyordum gördüklerime dinlediklerime... ne kadar anlatsam eksik kalır bir şeyler... onlara yetmez... gerçekten... abartmıyorum... öyle gururlandım umutlandım ki tarifsiz... evet ya buydu işte...
Biz sadece çiçek çocuklarını bilirdik... sürrealist.. ama bu çocuklar öyle de değil... her şeyleriyle gerçekler... doğal, olağan bir duyarlılık durumundalar....söylemleri net... kafaları karışık değil... en çok da biz büyüklerin her şeyi bu kadar karmakarışık etmesi ve işin içinden çıkamaması ile dalga geçiyorlar... onlar biliyorlar... gerçekten... çok rafine, çok naif... ama bir o kadar da basit ve gerçek...
Öyle çok düşündüm ki sonra... ne çok şey öğrenmiştim... içim açıldı... içim güldü... bugün bu olayların 20 küsuruncu günü... ama bu duygu dalga dalga yayıldı... hepimiz görüyoruz artık... bize de öğrettiler... evet biz eski kuşak onların açtığı yollardayız artık...
Aferin çocuklar.... size kocaman bir özür borçluyuz... gerçekten.... öpüyorum hepinizi kocaman...
Sevgiyle.....
22 Haziran 2013 Cumartesi
Romantik
Bu ülke benim
Bu yürek de
Tamam... ben bir romantiğim
Oysa ki, sadece... "biz" olmaktı istediğim..
Umutları üzmeden
Sevdaları incitmeden
Yarınları tüketmeden
Biz olsak ne çıkardı.. bilemedim
Ne ülkem rahat, ne yüreğim
Gel demek, yeter demek
Yetseydi ne çıkardı... bilemedim
O halde...yeni rüzgarlar fırtınalar ekeceğim..
Yine de romantik olmaya devam edeceğim...
Bu yürek de
Tamam... ben bir romantiğim
Oysa ki, sadece... "biz" olmaktı istediğim..
Umutları üzmeden
Sevdaları incitmeden
Yarınları tüketmeden
Biz olsak ne çıkardı.. bilemedim
Ne ülkem rahat, ne yüreğim
Gel demek, yeter demek
Yetseydi ne çıkardı... bilemedim
O halde...yeni rüzgarlar fırtınalar ekeceğim..
Yine de romantik olmaya devam edeceğim...
18 Haziran 2013 Salı
Yavrusunu yedi Çekirge...
Biri durdu
Bir duruştu...
Diğeri gördü önce...
Sonra yanında durdu..
Öylesine gibi işte..
Biri tam da gölgesinde..
Bir diğeri arkasında
Birileri karşısında
Birileri taa dibine
Yavrusunu yedi çekirge
Bir duruştu...
Diğeri gördü önce...
Sonra yanında durdu..
Öylesine gibi işte..
Biri tam da gölgesinde..
Bir diğeri arkasında
Birileri karşısında
Birileri taa dibine
Yavrusunu yedi çekirge
17 Haziran 2013 Pazartesi
Ey saf ruhum az sabret...
Güzel şeyler olsun istedim hep
Gözlerim gördüklerinin
Kulaklarım duyduklarının
Ruhum bu derin sancının
Olmadığını var saymak istedi hep...
Hani yanındaymışsın gibi
Hani yapabilirmişsin gibi
Hani liman olmuş gibi
Ne olurdu öyle olsaydı sanki
Pollyanna haklı olsaydı
Kırmızı şapkalı kız kurtla dost bile olsaydı
Biber gazı şifa
Kör gözlere deva
Kaçkın ruhlara vaha
Ne olurdu olsaydı
Hadi ne olur bir gayret
Ey saf yüreğim az sabret
En duymazlar duyar elbet
Sen yine öyle olmuş farzet
Yürek bu, söz bu, işte ortada gerçek
Güzel şeyler de olacaktır elbet..
Gözlerim gördüklerinin
Kulaklarım duyduklarının
Ruhum bu derin sancının
Olmadığını var saymak istedi hep...
Hani yanındaymışsın gibi
Hani yapabilirmişsin gibi
Hani liman olmuş gibi
Ne olurdu öyle olsaydı sanki
Pollyanna haklı olsaydı
Kırmızı şapkalı kız kurtla dost bile olsaydı
Biber gazı şifa
Kör gözlere deva
Kaçkın ruhlara vaha
Ne olurdu olsaydı
Hadi ne olur bir gayret
Ey saf yüreğim az sabret
En duymazlar duyar elbet
Sen yine öyle olmuş farzet
Yürek bu, söz bu, işte ortada gerçek
Güzel şeyler de olacaktır elbet..
1 Haziran 2013 Cumartesi
Güneş pırıl pırıl şehrimde...
Bir ağaçtı, orman oldu...
Bir nefesti, yürek oldu...
Bir sesti, şarkı oldu..
Bir sesti bin ses oldu...
Ayağa kalktı,
Sokağa çıktı,
Güneş oldu...
Güneş pırıl pırıl şehrimde..
Bir nefesti, yürek oldu...
Bir sesti, şarkı oldu..
Bir sesti bin ses oldu...
Ayağa kalktı,
Sokağa çıktı,
Güneş oldu...
Güneş pırıl pırıl şehrimde..
16 Mayıs 2013 Perşembe
An gelir...
Bir an gelir
Anlarsın....
An gelir, git gelmiştir
Zamanıdır, gidersin....
Bir an gelir
Küfredersin...
Kahredersin...
Ama sensin
Bitti dersin
Bitse dersin..
Bir an gelir..
Özlersin..
Özlemsin..
Yüreğindedir....
Yürektesindir...
Kıyamazsın
Yapamazsın
Anlarsın
Bitmemiştir...
Bir an gelir
Nefes gibidir
Dönersin.....
Anlarsın....
An gelir, git gelmiştir
Zamanıdır, gidersin....
Bir an gelir
Küfredersin...
Kahredersin...
Ama sensin
Bitti dersin
Bitse dersin..
Bir an gelir..
Özlersin..
Özlemsin..
Yüreğindedir....
Yürektesindir...
Kıyamazsın
Yapamazsın
Anlarsın
Bitmemiştir...
Bir an gelir
Nefes gibidir
Dönersin.....
Ve aynı özler DENİZİN ÇOCUKLARI...
Aynı denizin farklı kıyılarında....
Bir büyük okyanusun etrafında...
Ya da ücra bir kasabada
Hatta en çıkılmaz bir dağ başında..
Ve aynı sema altında...
Bir şekilde benzer denizin çocukları...
Aynı bakar,
Aynı ağlar,
Güler, sever, söver...
Ve aynı özler...
Ceplerinde denizin çakıl taşları...
Yüreklerde fırtınaların beyaz köpükleri...
Ve hep özler...
Denizi, derini... en maviyi...
Yaşansa da ayrı ayrı..
Aynı sevdadadır denizin çocukları...
Tutkuyla bekler sevdasını...
Sema..............
Bir büyük okyanusun etrafında...
Ya da ücra bir kasabada
Hatta en çıkılmaz bir dağ başında..
Ve aynı sema altında...
Bir şekilde benzer denizin çocukları...
Aynı bakar,
Aynı ağlar,
Güler, sever, söver...
Ve aynı özler...
Ceplerinde denizin çakıl taşları...
Yüreklerde fırtınaların beyaz köpükleri...
Ve hep özler...
Denizi, derini... en maviyi...
Yaşansa da ayrı ayrı..
Aynı sevdadadır denizin çocukları...
Tutkuyla bekler sevdasını...
Sema..............
22 Mart 2013 Cuma
ve herşey ardında kalır....
Bazen sen karar alırsın
Bazen karar seni alır
Alır ya da alınırsın
Bazen de çok alınırsın
Derin bir nefes alırsın
Şöyle önüne bakarsın
Artık sonraya bakarsın
İşte öyle bir panayır
Köşe bucak yayılırsın
Sere serpe salınırsın
Renkler alır kuşanırsın
Ve herşey ardında kalır...
Bazen karar seni alır
Alır ya da alınırsın
Bazen de çok alınırsın
Derin bir nefes alırsın
Şöyle önüne bakarsın
Artık sonraya bakarsın
İşte öyle bir panayır
Köşe bucak yayılırsın
Sere serpe salınırsın
Renkler alır kuşanırsın
Ve herşey ardında kalır...
Semaca....
12 Mart 2013 Salı
yüreğim utandı gururundan....
öyle bir baktılar ki gözlerime
yüreğim utandı gururundan
öyle bir durdular ki yanımda
bir ben şaştı baktı inanamadan
öyle işte duruyordum hayata
ben gibi olmaya çalışmaktan
pek de bakmamıştım aslında
şaşırıp kaldım duyduklarımdan
havada asılı olsa da zaman
gün üstüne gün eklese de insan
doğru şeyler ise yapılan
yüreğim bile utandı gururundan...
Teşekkürler hepinize.... çok gurur duydum çokkk......
yüreğim utandı gururundan
öyle bir durdular ki yanımda
bir ben şaştı baktı inanamadan
öyle işte duruyordum hayata
ben gibi olmaya çalışmaktan
pek de bakmamıştım aslında
şaşırıp kaldım duyduklarımdan
havada asılı olsa da zaman
gün üstüne gün eklese de insan
doğru şeyler ise yapılan
yüreğim bile utandı gururundan...
Teşekkürler hepinize.... çok gurur duydum çokkk......
10 Mart 2013 Pazar
ve özgürlük...
Git gelmeleri başta hep korkuttu beni
Her git geldiğinde gitmelimiydi
Sancılar içinde bir doğum gibi...
Özgürlük gidebilmek miydi
Kalmak çarpışarak ölmek miydi
Git gelmeleri hep korkuttu beni...
Oysa bilirdim her seferimde
Gitmek bir kere düştüyse şu gönlüme
Artık gitmek gereklilikti...
Sonrası hep kendiliğinde geldi
Akışına bırakınca herşeyi
Bak özgürlük kucakladı bile beni....
Demek ki....
Git gelmelerinden hiç korkmamak gerekli...
Git geldimi.... gerçekten geldimi... gitmeli....
Her git geldiğinde gitmelimiydi
Sancılar içinde bir doğum gibi...
Özgürlük gidebilmek miydi
Kalmak çarpışarak ölmek miydi
Git gelmeleri hep korkuttu beni...
Oysa bilirdim her seferimde
Gitmek bir kere düştüyse şu gönlüme
Artık gitmek gereklilikti...
Sonrası hep kendiliğinde geldi
Akışına bırakınca herşeyi
Bak özgürlük kucakladı bile beni....
Demek ki....
Git gelmelerinden hiç korkmamak gerekli...
Git geldimi.... gerçekten geldimi... gitmeli....
5 Mart 2013 Salı
bir sayfa daha hayattan...
içimden bir gemi kalkıyor yavaştan
bir ben güvertede el sallarken gülümseyen
bir ben telaşlı ve sabırsız limanlardan
ve bir ben hüzünlü bakışlarıyla kıyıda kalan
hep birlikte ve ayrı ayrı bir arada
içimden geçen gemilerin bu sonuncusunda
bir gemi daha kalkıyor yavaştan
bir parça daha kalıyor son limanda
son limandan bir yük daha bana
azalarak çoğalarak
bir gemi daha ayrılırken limanımdan
biraz ben ve biraz benden kalan
azalarak çoğalarak... yaşamdan
bir geminin daha, güvertesinde
bir sayfa daha hayattan....
bir ben güvertede el sallarken gülümseyen
bir ben telaşlı ve sabırsız limanlardan
ve bir ben hüzünlü bakışlarıyla kıyıda kalan
hep birlikte ve ayrı ayrı bir arada
içimden geçen gemilerin bu sonuncusunda
bir gemi daha kalkıyor yavaştan
bir parça daha kalıyor son limanda
son limandan bir yük daha bana
azalarak çoğalarak
bir gemi daha ayrılırken limanımdan
biraz ben ve biraz benden kalan
azalarak çoğalarak... yaşamdan
bir geminin daha, güvertesinde
bir sayfa daha hayattan....
1 Mart 2013 Cuma
Kim dedi kendin ol diye sana...
Duruşun var ya, o duruşun hayata
kim dedi bu kadar "ol" diye sana...
Kolayı seçmek bile vardı aslında
hoşa gidecek bir gülücükle bakabilirdin mesela
öyle doğrudan da bakılmaz ki her cana
bir kaç geyik cümlesiyle bir kaç kahkaha
kim dedi bu kadar doğru ol diye sana...
Kolayca mış gibi yaşayacakken,
hem pekilerle dolanıp bildiğince salınacakken,
beyaz yalanlarla sarmalayarak gerçeği
gri sularda dolandıracakken süreci
kim dedi bu kadar şeffaf ol diye sana...
Ayna olmaya da kalkma bir daha
gözlerini kaçırmasın kimse, korkutma
kolayı seçiver sen de sonuçta
böyle durdun da ne oldu ki hayatta
kim dedi bu kadar kendin ol diye sana....
Kendi gözlerine de bakma aynada
kaçmak yiğitliktendir hatırlasana
söz vermişsin falan palavra
öyle her faturaya da sahip çıkma
kim dedi her hesabını öde diye sana....
Peki ne oldu kendin oldun da sonuçta....
Belki ben de anlarım.... hadi anlatsana bana....
19 Şubat 2013 Salı
Bir bahar ek yüreğine....
En çocuk hallerin ağırbaşlı kalsın...
Öyle bir gülümse ki hayata...
Nedenini bilemeyenlere bir acaba...
Bahar ekmiş yüreklere bir merhaba...
Ve tüm yenidenlere umutlar katsın...
Sema....
ÇOK GEÇ....
Söyle anne,
İnsan neden bilmez ki, nasıl seveceğini?
Söyle Anna; yarın ne kadar sürecekti?
Sonsuzluk ve bir gün... öylemiydi?
Duyduğumuz kendi ayak seslerimizdi...
Ve son satılık kelimenin anlamı neydi?
‘ÇOK GEÇ’....
Gelemem der...
Hayır şimdi olmaz gelemem.
Henüz gelemem.....
Ve gelme der...
Artık gelme...
İstemem...
Yarın dün de kaldı Anna...
Artık ÇOK GEÇ....
Ve başka bir ses kalmadı dünden yana...
Sema.....
İnsan neden bilmez ki, nasıl seveceğini?
Söyle Anna; yarın ne kadar sürecekti?
Sonsuzluk ve bir gün... öylemiydi?
Duyduğumuz kendi ayak seslerimizdi...
Ve son satılık kelimenin anlamı neydi?
‘ÇOK GEÇ’....
Gelemem der...
Hayır şimdi olmaz gelemem.
Henüz gelemem.....
Ve gelme der...
Artık gelme...
İstemem...
Yarın dün de kaldı Anna...
Artık ÇOK GEÇ....
Ve başka bir ses kalmadı dünden yana...
Sema.....
12 Şubat 2013 Salı
Bazen bir sayfa açık kalır...
Sayfa sayfa yaşanır ...
Her gün sayfa sayfa kapanır hayat...
Ama tuhaftır bazen..
Bir sayfa açık kalır...
Kenarından kıvrılmış,
İşareti sararmış...
Ve açık kalmış...
Kapanmamış, kapatılmamış, kapatılamamış....
Ve yine bazen...
Sayfa açılıverir aniden..
Tam da kaldığın yerden...
Şaka gibi...
Sanki az önce de kalmış gibi..
Sanki hiç tozlanmamış, sararmamış gibi...
Sanki bir dünya tam da oradan başlamış gibi...
Olur mu olur vallahi...
Bir gün bir sayfa açılır..
Ya da açık kaldığı yerden devamındadır..
Kapalı onca sayfaya inat..
Onca toza, zamana, yaşama inat...
Tam da kaldığının devamındadır....
16 Ocak 2013 Çarşamba
Evcilik Oyunu..
" ..............
hep görerek büyüdük yanlışları
bizler yapmayacaktır
özenerek kurduk düşlerimizi
bizler yaşayacaktık....
...................................."
....................................
.....................................
" Oysa istemezsek de
unuttuk düşlerimizi
evler kurduk sessiz ve karanlıktan
yaşamlar kurduk
uzak yaşanan
eski düşler artık
bir karabasan
ve yepyeni düşler kurduk
bizsiz yaşanan.................."
Tıp fakültesinde 4. sınıftaydım bunları yazdığımda... Diş Hekimliği fakültesinin Tiyatro topluluğu Adalet Ağaoğlunun Evcilik Oyunu adlı piyesini oynuyordu... Müzikli bir oyundu... Metin abi (Metin Alatlı) müziklerini yapmış, ben de sözleri yazmıştım....
22-23 yaş civarındaydım....
Tümüyle unutmuşum... Seneler sonra bir arkadaşla o günleri konuşmasak asla hatırlamayacaktım... hiç biri kalmamış elimde... iki oyun oynamıştık... onca uğraş... ne acı hiç bir şiir/ şarkı kalmamıştı bana...
Hatırladım bu sözleri... arkadaşım söyleyince...
Amma büyük sözler etmişim.. daha o yaşta... "yaşayacaktık" demişim bakarmısınız... "yaşayacağız" değil... bir o kadar da olmayacağını kabullenmek.... hem de daha o yaşta.... biraz komik, biraz ironik..... ama haklıydık da maalesef çoğu durum da....
Yanlışları görmek... farkında ayrımında olmak yetseydi keşke..... özenerek kurulan düşler.... ince ince dokunan hayaller.... sonra.... bir duvar gibi gerçekler.... binlerce, milyonlarca kere tekrarlanan benzer yanlışlar.... zorluklar zorunluluklar.... olmazları, olmalıları ile .... aynı nedenlerle de aslında.... hangi bilmeler yetmiş ki gerçeklik duvarını aşmaya...
Nedir o halde.... düşler mi hatalı... yapılanlar, yaşananlar mı.... idealiz ederken pervasız mıyız yoksa... ya da cesaretimiz mi yok bunları yaşamaya....
Statüko.... bunca önemli mi... her durumda.... korunması zorunlu sanki... sanki sessiz bir anayasa.... "aman haaa.... yoksa.....".... iyi de.... bir de dönüp baktığında.... düşleri hatırladığında... o uzak yaşamlarda kendine baktığında.... giderek daha daha....
Cesaret hangisinde.... gitmek mi kalmak mı git geldiğinde.... ya eski düşler??? çok bilinmeyenli denklem gibi... bilemedim vallahi.....
Sevgiyle :)
hep görerek büyüdük yanlışları
bizler yapmayacaktır
özenerek kurduk düşlerimizi
bizler yaşayacaktık....
...................................."
....................................
.....................................
" Oysa istemezsek de
unuttuk düşlerimizi
evler kurduk sessiz ve karanlıktan
yaşamlar kurduk
uzak yaşanan
eski düşler artık
bir karabasan
ve yepyeni düşler kurduk
bizsiz yaşanan.................."
Tıp fakültesinde 4. sınıftaydım bunları yazdığımda... Diş Hekimliği fakültesinin Tiyatro topluluğu Adalet Ağaoğlunun Evcilik Oyunu adlı piyesini oynuyordu... Müzikli bir oyundu... Metin abi (Metin Alatlı) müziklerini yapmış, ben de sözleri yazmıştım....
22-23 yaş civarındaydım....
Tümüyle unutmuşum... Seneler sonra bir arkadaşla o günleri konuşmasak asla hatırlamayacaktım... hiç biri kalmamış elimde... iki oyun oynamıştık... onca uğraş... ne acı hiç bir şiir/ şarkı kalmamıştı bana...
Hatırladım bu sözleri... arkadaşım söyleyince...
Amma büyük sözler etmişim.. daha o yaşta... "yaşayacaktık" demişim bakarmısınız... "yaşayacağız" değil... bir o kadar da olmayacağını kabullenmek.... hem de daha o yaşta.... biraz komik, biraz ironik..... ama haklıydık da maalesef çoğu durum da....
Yanlışları görmek... farkında ayrımında olmak yetseydi keşke..... özenerek kurulan düşler.... ince ince dokunan hayaller.... sonra.... bir duvar gibi gerçekler.... binlerce, milyonlarca kere tekrarlanan benzer yanlışlar.... zorluklar zorunluluklar.... olmazları, olmalıları ile .... aynı nedenlerle de aslında.... hangi bilmeler yetmiş ki gerçeklik duvarını aşmaya...
Nedir o halde.... düşler mi hatalı... yapılanlar, yaşananlar mı.... idealiz ederken pervasız mıyız yoksa... ya da cesaretimiz mi yok bunları yaşamaya....
Statüko.... bunca önemli mi... her durumda.... korunması zorunlu sanki... sanki sessiz bir anayasa.... "aman haaa.... yoksa.....".... iyi de.... bir de dönüp baktığında.... düşleri hatırladığında... o uzak yaşamlarda kendine baktığında.... giderek daha daha....
Cesaret hangisinde.... gitmek mi kalmak mı git geldiğinde.... ya eski düşler??? çok bilinmeyenli denklem gibi... bilemedim vallahi.....
Sevgiyle :)
9 Ocak 2013 Çarşamba
Doludizgin sürüklenmek... seyretmek... sakin...
Bugünlerde çok ilginç hissettiklerim...
Evren diye diye, sanırım öyle çok mesaj gönderdim ki evrene... şu anda hangisi gerçekleşmekte... ben de anlayamadım...
Son zamanlarda yaşadıklarım... yavaş yavaş şekillenen şeyler... ardımda kalan ya da kalacak olanlar... nereye sürükleniyorum... nereden çekilip nereye itiliyorum... belirsiz....
Bu hangi mesajın gerçekleşmesi... tam da git gelme durumlarındayken.. tam da bir "yeniden" acabalarındayken... ama kararsızken.. ama tereddütlüyken... sanki evren kolaylaştırıyor karar vermemi... kolaylaştırıyor bu "git" durumunun gereğini... sanki baktı ben yeterince cesur değilim... tamam dedi, ben senin yerine seni o duruma yönlendiririm...
Öylesine hızlandı olan bitenler.... statüko korunamaz hale geliyor giderek... işler arap saçı... çözüm zor... o halde görünen tek çözüm " statüko durumunu bozmak" kalıyor görünen...
Eş zamanlı yolculuk gereklilikleri... uzaklardan bir nefes... çok eskilerden bir sıcaklık... çağırıyor sanki... "uzaklar" gündemime giriyor pervasızca... hem de ne giriş... hiç biri benim mutadım değil... ben bence davransam bunların hemen hiçbiriyle uğraşmam, bilirim o kadar kendimi... ama işte bir şey geçen seneden beri itekliyor habire... ve ben sadece yapıyorum gerekenleri... ve tam da şu günlerde, bu seçeneğin etrafında yaşananlar... başlangıçta sadece bir fantezi ya da hoş bir uzak alternatif iken... birden daha bir "gerçek" olarak gündemimde... tam da bu sırada... statükonun korunamaz hale geldiği bu günlerde... tam da yıllar sonra aniden yaşananlarda....
Sanki bir dekor hazırlanıyor ve ben seyrediyorum... sanki bir kutu pazılın başındayım, parçalar kendi kendine yerine yerleşiyor ama ben hala resmin tamamını göremiyorum....
Bir yere sürükleniyorum... evren benim için bir kurgu hazırlığında sanki... her yönden uçuşan pazıl parçalarını görsem de... sadece seyrediyorum... sonucu bilemeden... sonrasını kestiremeden...
Ürküyor muyum? aslında hayır... evrene gönderdiğim mesajlarda bir karışıklık olabilir mi? Evet belki de... ama oldukça sakinim bir şekilde.... içimdeki "akışına bırak" sesini dinliyorum...
Evren bana "git" diyor... iyi de "nereye????"...
Sevgilerimle....
Evren diye diye, sanırım öyle çok mesaj gönderdim ki evrene... şu anda hangisi gerçekleşmekte... ben de anlayamadım...
Son zamanlarda yaşadıklarım... yavaş yavaş şekillenen şeyler... ardımda kalan ya da kalacak olanlar... nereye sürükleniyorum... nereden çekilip nereye itiliyorum... belirsiz....
Bu hangi mesajın gerçekleşmesi... tam da git gelme durumlarındayken.. tam da bir "yeniden" acabalarındayken... ama kararsızken.. ama tereddütlüyken... sanki evren kolaylaştırıyor karar vermemi... kolaylaştırıyor bu "git" durumunun gereğini... sanki baktı ben yeterince cesur değilim... tamam dedi, ben senin yerine seni o duruma yönlendiririm...
Öylesine hızlandı olan bitenler.... statüko korunamaz hale geliyor giderek... işler arap saçı... çözüm zor... o halde görünen tek çözüm " statüko durumunu bozmak" kalıyor görünen...
Eş zamanlı yolculuk gereklilikleri... uzaklardan bir nefes... çok eskilerden bir sıcaklık... çağırıyor sanki... "uzaklar" gündemime giriyor pervasızca... hem de ne giriş... hiç biri benim mutadım değil... ben bence davransam bunların hemen hiçbiriyle uğraşmam, bilirim o kadar kendimi... ama işte bir şey geçen seneden beri itekliyor habire... ve ben sadece yapıyorum gerekenleri... ve tam da şu günlerde, bu seçeneğin etrafında yaşananlar... başlangıçta sadece bir fantezi ya da hoş bir uzak alternatif iken... birden daha bir "gerçek" olarak gündemimde... tam da bu sırada... statükonun korunamaz hale geldiği bu günlerde... tam da yıllar sonra aniden yaşananlarda....
Sanki bir dekor hazırlanıyor ve ben seyrediyorum... sanki bir kutu pazılın başındayım, parçalar kendi kendine yerine yerleşiyor ama ben hala resmin tamamını göremiyorum....
Bir yere sürükleniyorum... evren benim için bir kurgu hazırlığında sanki... her yönden uçuşan pazıl parçalarını görsem de... sadece seyrediyorum... sonucu bilemeden... sonrasını kestiremeden...
Ürküyor muyum? aslında hayır... evrene gönderdiğim mesajlarda bir karışıklık olabilir mi? Evet belki de... ama oldukça sakinim bir şekilde.... içimdeki "akışına bırak" sesini dinliyorum...
Evren bana "git" diyor... iyi de "nereye????"...
Sevgilerimle....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)