31 Mayıs 2012 Perşembe

Denizin kabukları ve tarihi fosil çaydanlık :))

Merhabalar....

Denizin cömertçe sunduğu enerji.... "işte bu" derdirtir insana her defasında.... iyi gelir her zaman.. iyi gelir, hem de nasıl :))... aldım enerjimi bir defa daha, doya doya .... seyrederken, yüzerken, gözlük palet dolaşırken ve su altında kahkahalarla güldüğüm anlarda...... yüzlerce kere gönülden teşekkür ettim denize, doğaya.... hep hissettiğim gibi, yine içim güldü, yüreğim coştu, yundum yıkandım, tazelendim... tebessümlerim sığmaz oldu yüzüme, taştı kahkaha oldu.... o derin mavide hissettiklerimi sizlerle paylaşmasam olmazdı :))

Orhaniye'deydim yine... Sıcacık dostlukla kucaklandım... Martı Marina, Selimiye, Sığ Liman, Bencik... ne çok özlemişim...her taraf rengarenk çiçek içinde...mavinin de yeşilin de en güzel zamanı bu ay... narlar kıpkırmızı şımarık çiçeklerle donanmış öbek öbek...sarı, beyaz, pembe renkler taşıyor her yerden...

Yine de en güzeli denizin deli mavisi, laciverdi... içinize girer başköşeye kurulur hemen deniz.... denizdeyken ben, bir şekilde kendimi "evde" hissederim... maviyi alırım deniz kokusuyla bir... içimdeki ulaşamadığım, hatta göremediğim tortular bile vedalaşır benimle,hafifler, tazelenirim.... deniz bana gelir, hücrelerimde özsuyu olur... tüm enerjisiyle hem de :)) işte öyle....

Su daha serince, hava ılık... her yerde yağış varmış bu hafta sonu, buralar parçalı bulutlu... biraz çekinerek, tereddütle de olsa bir cesaret atladım suya... önce bırrrrr olsamsa da, kısa sürede uyum sağladı bedenim... hahahaha becermiştim... sudaydım... yüzdüm, yüzdüm yüzdüm.... bir keyif yaşadım ki, tarifsiz.. :)))


Sığ Liman ve Bencik koylarında denizin kabuklarının, balıklarının, yosunlarının, süngerlerinin içindeydim... bir görsel şölen ki... bilmem nasıl anlatsam... su henüz ısınmadığı için sanırım, özellikle Bencik'te,

Öyle çok balık vardı ki etrafımda, o koydaki avlanma yasağının da etkisiyle, rahat rahat salınıyorlardı... levrek, kefal, çupra, karagöz, mercan ve daha niceleri.. küçüklü büyüklü... ürkek ama meraklı... önce kaçıp sonra geri gelerek merakla bakıyorlardı bana.. ya bu da kim diye :)).... ben içi boşalmış kabuk vs toplamak için taşları kaldırarak eşelendiğimden.. onlarda sebepleniyorlardı açığa çıkanlardan... koca bir yengeç önce kaçmaya başladı önümden hızla... sonra kendi renginde bir kaya bulup ona yapıştı ve hareketsiz durdu öylece :)) canım yaaa... saklandığından öyle emindi ki... sonradan orfoz olduğunu anladığım irice mağrur bir balık, kavuğunun önüne çıkmış bana bakıyordu yine.. fazla da kaçmadı benden.. dalıp çıkıp yanına kadar gittim... göz göze kaldık uzun süre... ah bir fotoğraf makinem niye yoktu ki yanımda.... işte öyle... sanırım balıklar fark ediyor elimde zıpkın olmadığını, rahat rahat dolaşıyorlar etrafta sere serpe...
Sedefli kabuklar
istiridye içi
Belimde kabuk çantam dolaşıyorum ağır ağır.... uzaktan bakınca yer yer yosun adacıkları, kum yada taşlardan açık kahve düz bir örtü ile ıslak bir çöl gibi görünse de suyun altı, yakından bakınca ince ince inanılmaz renkli ve heyecan vericidir her zaman... yakın bakmak gerek, bakmak yetmez görmek dokunmak gerek... öyle bir gizli dünya ki... sır gibi saklar güzelliklerinin çoğunu... hissetmek, sevmek gerek... tıpkı insan gibi, tıpkı hayatın içinde gizlenmiş benlikler gibi işte... bakmak yetmez, görmek gerek...

Birçok renkli taş, terkedilmiş istiridye, mercan, içi sedefli narin kabuklar toplaya toplaya dolaşıyorum... aslında üç boyutlu, arkada sulu boya su altı resimleri önde çeşitli su altı kabuklarından oluşmuş panolar için topluyorum bunları... üzerine kabuk yapışmış taşınabilir taşları da arıyor gözlerim... yine yavaş yavaş dolaşarak bakınıyorum etrafa....

Taşların arasında bir öbek fosilleşmiş kabuk çarpıyor gözüme.. çok da derinde de değil.. en çok 2-3 mt.. dalıp baktım.. hareketli.. hafif bir taş olsa gerek dedim, ben bunu çıkarırım... dala çıka önce etrafındaki taşları temizledim iyice... son bir dalışla görünen ucundan tuttum çıkardım dışarıya.. tabii ciddi bir çamur-kum karışımı bulandırdı suyu hemen... önce göremedim aldığım şeyi.. ama hafifti şaşırtıcı şekilde... sonra biraz yüzüp temiz sulara çıktım.. elime baktım... aaaaaaa.... bu ne... nasıl yani... hahahahaha.... inanılmaz.... bu bir demlikti.... inanılmaz... fosilleşmiş bir çaydanlık.... bakarmısınız evrenin hediyesine... kimbilir kaç yıldır oradaydı... ve deniz, tabiatın gücü örtmek ve içine almak için çabalamış tümüyle kabuk kaplamıştı... sadece sapı ve gagası görünüyordu o kadar.... bu sanırım şimdiye kadar su altından çıkarttığım en ilginç objeydi.... öyle çok güldüm ki suyun altında yine bol bol su yuttum tabii çaresiz... ama kimin umurumda....
fosil çaydanlık
 
Belimdeki çantada taşlar, kabuklar ve tarihi fosilim ile döndüm tekneye... yüzümde kocaman zafer tebessümüyle kameraya poz bile verdim gururlu, mutlu...... teşekkürler doğa, deniz, evrene.... öyle keyiflendim ki, öyle tamamlandım ki yine...
Ve teşekkürler hayat sana verdiklerin için bana :)))))




Özel Not: Teşekkür Berna abla ve sevgili fotoğrafcım Aykut abi.... sizlerle olmak çok güzeldi.... ortancanız öpüyor kocaman.... sevgilerimle

14 yorum:

  1. Deniz tutkunu biri olarak yazınızı soluksuz,keyifle okudum.Öylesine güzel anlarınızı bizimle paylaştığınız için teşekkürler,sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmeniz beni mutlu etti... denizde yaşadıklarım öyle özel ve güzeldi ki.... deniz tutkunu olmayanlar neler kaybettiklerini bilemiyorlar maalesef.... sevgiyle :))

      Sil
  2. Yazınızı içim giderek okudum . Denizin ne kadar cömert olduğun gösterdin bize. Güzel fotolara bayıldım.
    sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :))) cömerttir her zaman.. sadece bakmak değil görmek, dokunmak, hissetmek lazım.... sevgiyle :))

      Sil
  3. Mutlu olmaktan çok mutluluk verebilmek . Bosuna cenneti aramaktansa bunu arayın

    YanıtlaSil
  4. Mutlu olmak da mutluluk vermek de önemli bence.... evren hep yanıbaşımızda tüm haşmetiyle... ve görmesini bilen için cennet heryerde :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yine yanıldın vermek almaktan çok daha yücede .tanri verir sen sadece alırsın .

      Sil
    2. Ego almakla baslar.super ego ise hep almayı istemektir.buyuk başarılara imza atarsın .basardikca egon şişer . Mutlu olduğunu sanırsın .oysa vermediğini bilmediğin icin etarafinda kimseler kalmaz.lider,şef,kral olursun.gercek mutluluk ise avuçlarından akıp gitmektedir......

      Sil
  5. demekki denizleri kirlettiğimizde doğa onu kendıne adepte edıyor. :))))
    jack

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aynen... ne bulsa içine alıp sindirmeye çalışıyor :))

      Sil
  6. mutluluk verdiğimiz kişi neden kendimiz olmayalım :))))

    YanıtlaSil
  7. kendimiz mutlu olmadan bir başkasına mutluluk vermek mümkünmü zaten??? ya da onun adı mutluluk vermek olurmu o zaman :)))

    YanıtlaSil
  8. Mutlu olmak icin mutluluk vriyorsan fakire yardimida beladan korunmak icin veriyorsunuzdur.almadan verme.verki alasın .gunumuzun tedavisi mümkün olmayan virüsü .uzulme kimde yokki.
    Bu son mutluluklar bildigince olsun.kim kendini soyutlyabilirki bu pis materyalist kapitalizmden

    YanıtlaSil
  9. şuraya ben aslını gördümm demeye geldim..=)..
    uzun bir adsız furyası karşıladı beni..

    bloglara da bu tip adsızlar dadanmıyor mu..
    neden kendi bloglarında bu yorumlarda sular seller gibi yazdıkları değerli fikirlerini yazmıyorlar..
    anlamıyorum..

    bunca saldırganlık bunca rahatsızlık okuyunca..
    üzülüyorum ben.. ne kadar yoruyorlar kendilerini..


    sayın adsız.. blog.. bir felsefe sitesi değildir.. iki gözüm..
    kişilerin kendi günlükleridir.. karalamalarıdır..
    insanların dostlarıyla paylaştıkları..
    yaşanmışlıklardan söz eden sayfalardır..

    bir sakin olun.. deniz dibinde bulunan çaydanlıktan.. fakire verilen yardıma geçiş yapıp onu da bunca suçlama ile doldurmaya gerek yok..

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...